Yoga Asanalarının Mitolojik Hikayeleri
Yoga Asanalarının Mitolojik Hikayeleri
GİRİŞ: Asana pratikleri bir taraftan vücudu zorlayıp, zihni odaklarken filozofik prensipleri ise sipiritüel gelişimi cesaretlendirir. Asanalar büyük ölçüde bazı eski yogik bilgelerin, ilahların veya kutsal hayvanların isimleriyle anılırlar. Asanaların geri planındaki mitolojik hikayeler, yoga pratiğimizi zenginleştiren daha derin ve meditatif bir kaliteye taşıyan ilham verici nitelikteki rehberlerdir.
Mitolojik hikayeler bize daha yüksek bir bilinçlilik halini işaret ederler. Ruhun cehaletten aydınlanmaya giden yolculuğunda yol gösterirler. Amaçları bizi ego merkezli(samsara) varoluşumuzdan özgür varoluşumuzun gerçekliğine taşımaktır. Bu gerçekliğin üç öğesi vardır: gerçek(sat), açık bilinçlilik(cit), koşulsuz neşe(ananda)
Asanaların mitolojik öyküleri bize çok şey öğretirler. Bir ağacın toleransı üzerine yapacağımız bir meditasyon bize daha toleranslı olmamızı öğretebilir. Mitolojik hikayeler sayesinde asanalar dönüşüm için çok iyi birer araç olabilirler.
Yogiler vücutlarını bir araç olarak kullanarak belli pozlara girerek çevrelerindeki dünyanın gidişatını anlamaya çalışırlar. Bu şekilde daha iyi bir zihin durumuna ulaşabilmek için sempati, sevgi ve hassasiyet duygularını kazanırlar. Asana pozlarıyla evrende bildiğimiz her şeye benzemeye çalışırız. Bir ağacın, balığın, veya savaşçının, pozuna girerek onların doğalarını öğreniriz. Bir ağacın durağanlığını veya bir savaşçının gücünü hissedebiliriz. Sonuç olarak çevremizdeki her şeyle daha derinden bağlantılı hissederiz. Asana pratikleriyle vücudumuzun evrenin mikrokozmozu olduğunu idrak ederiz.
1- TADASANA
Anlamı: Samasthiti diye de bilinir.Tada Dağ demektir. Sama düz, dik ve kımılda- mayan demektir. Sthiti dimdik ayakta durmak, durağan olmak anlamına gelir. İşte bu yüzden Tadasana bir kişinin Dağ gibi dimdik ayakta durması demektir. Bu poz ayaktaki en temel pozdur. Yoga yapanlar bu pozun doğru yapılışına dikkat etmezler. Bazıları, vücut ağırlığını sadece bir bacağa vererek veya bir bacağı yana çevirerek dururlar.
Bazıları ise tüm ağırlığı topuklara veya ayakların iç veya dışlarına verirler.
Bunu ayakkabıların tabanlarının topuklarının eskimiş yerlerine bakarak
da söyleyebiliriz. Duruşu yanlış yaparsak kalça kendini bırakır, karın dışarı çıkar, vücut geriye gider, omurga gerginleşir. Sonuç olarak, yoruluruz ve zihnimiz bulanıklaşır. Bu yüzden ayakta durma sanatını öğrenmemiz gerekir.
Bir zamanlar kral Bhagiratha tanrıça Ganga’ya yeryüzüne inmesi ve onu arındırması için dua eder. Ganga onu yukardan düşüşünde yakalaması koşuluyla cennetten inmeye karar verir. Şiva bunu kabul eder ve cennetten inerken onu gür saçlarıyla yakalar. Şimdi Ganj nehrinin kaynağı Himalaya’da Şiva’nın Ganga’yı yakaladığı yerdir. İşte Tadasanada dururken cennete en yakın yer olan başımız, tüm kutsamaların vücudumuzun geri kalanına yayıldığı yerdir, tıpkı bir nehir kaynağı gibi.
PADMASANSA (lotus pose)
Lotus çiçeği efsaneye göre Vishnu’nun göbek bağından yetişmiştir. Göbek bağı aynı zamanda ana rahminde beslenmemizi ve gelişmemizi sağlayan yerdir. Lotus çiçeği Hindistan’da kanallarda ve bataklıklarda yetişir. Başlangıcı çok kirli ve çamurlu yerlerdir. Suyun çok altında kökleri tutunmayı başarır. Başı ise güneşe doğru uzanır. Çiçeğe baktığınızda bu güzel çiçeğin kötü bir başlangıçtan yetiştiğine inanamazsınız. Yoginin yolculuğu da bu kutsal çiçeğinkine benzer. Toprağa kök salarız, doğum, ölüm, hastalık, kutlamalar, faturalar, kayıplar gibi döngülerden geçeriz. Bir gün bir şey olur ve bizde de bir uyanış başlar. Son oturma pozu olarak bu poz bizi daha yüksek bir konsantrasyona, meditasyona ve nihayet samadhi’ye yani aydınlanmaya götürür. Bu oturma pozuyla bizler toprağa ve köklerimize tutunuruz. Pratiğimiz büyüdükçe, bilincimiz yükseldikçe sanki bir lotus gibi güneşe ulaşırcasına daha da uzun otururuz.
ANJALİ ve NAMASTE MUDRAS
Bunlar asana pozları olmamakla birlikte pozlar arasında kullanılan enerji veren sembolik duruşlardır. Pratiğimizin en başında OM sesi çıkarırken ellerimizi dua pozunda birbirine yaklaştırırız. Vinyaşa akış yapan kişiler ise güneşe selam serilerinin başında ve sonunda ayrıca I. Savaşçıda kollar yukarda başın üstünde bu duruşu yaparlar.
Patanjali: Yaklaşık 2000 yıl önce çocuğu olmayan bir kadın yaşardı. Bu kadın Vishnu’ya büyük bir inancı vardı. Her gece elleri yukarda mucize bir bebek için dua ederdi. Bir gün yine dizleri yerde kolları bu pozda dua ederken Vishnu kadının dualarını kabul etti ve dua eden ellerine bir bebek düştü. Pat=düşmek, anjali=kadının dua ederken ellerini tuttuğu poz. Ancak Ananta bu bebeğin dönüşümünü tamamlamaya fırsat bulamadığı için bu oğlan çocuğunun alt gövdesi bir yılanın kuyruğu gibi olur. Fakat yukarıdan gelen bu hediyeyi sorgulamak kimin haddinedir. Kadın bu bebeği sevgiyle büyütür.
Panjali büyür, büyük bir yoga ustası olur ve yoga ile ilgili tüm farklı fikirleri Yoga Sutra (sutra=ip) denen tek bir çalışma altında toplar. Patanjali’nin yoga sutraları çok faklı metotlar içerir. Bunlardan en iyi bilineni ashtanga yogadır. Asthanga yoga yolu, yama=sınırlamalar, niyama=gözlemleme, asana=pozlar, pranayama=nefes çalışması, dhyana=meditasyon ve samadhi=aydınşanma olarak belirlenmiştir.
Anjali mudradaki bu duruş bize eninde sonunda dualarımızın yerini bulacağını anlatır. Tıpkı Patanjali’nin annesinde olduğu gibi.
Namaste: Anjali ve namaste aynı poz için kullanılan iki farklı isimdir. Namaste mudra ile ilgili bir efsane bulunmamakla birlikte yoga pratiklerimizi bitirdiğimizde kullandığımız önemli bir terimdir. Pratiklerimiz süresince dengemizi yeniden kazanmamız gerektiğinde ellerimizi kalbin önünde birleştiririz, işte buna namaste mudra denir. Namaste saygıyla eğiliyorum demektir. Daha şiirsel bir değişle benim içimdeki ışık, senin içindekini onurlandırsın anlamına gelir. Bu mudrayla tüm ikilikleri ellerimizi bir araya getirdiğimiz gibi tümleriz.
CHAKRASANA(Wheel pose, tekerlek pozu)
Bu poz çok derin bir geriye eğilme pozudur. Aynı zamanda mukha dhanurasana (yay) pozuna da benzemektedir. Tek farkı bu pozda eller yay pozunda olduğu gibi ayak bileklerini kavramaz. Bu pozun anlamı vücudun tekerlek gibi dönmesidir. Yogiler vücudumuzda enerji merkezleri tespit ettiler ve bunlara chakra adını verdiler. Çünkü görünüş olarak dönen tekerleklere benziyorlardı. Yoga pratikleri bu enerji tekerleklerinin dengeli bir şekilde dönmesine yardımcı olmaktadır. Tekerlek pozunda omurgamızı açıp ellerimizle bileklerimizden yakaladığımızda enerji serbestçe tüm vücudumuzu dolanarak tüm çarka merkezlerimiz dengelenir.
TRİKONASANA(Üçgen pozu)
Üç üçgen demektir. Üç farklı üçgen pozuna girilir. Bu üçgen pozu dünyamızdaki ek çok kutsal üçlemeleri sembolize etmektedir. Ayrıca Trikosana vücudumuzu ve zihnimizi oluşturan üç özelliği veya gunayı da tanımlar. Bu gunalar Tamas guna, Rajas guna ve Sattva gunadır. Bu üçü birlikte duyu organlarımız aracılığıyla algıladığımız dünyanın mayasını yani illüzyonu oluştururlar. İşte bu mayayı kırabilirsek ilahi doğamıza ulaşabiliriz. Trikonasa pozunda kalırken mayayı geride bırakma düşüncesinde derinleşebiliriz.
SİDDHASANA(Mükemmel poz)
Başarının pozudur. Siddha mükemmel demektir. Pranayama meditasyonu için mükemmeldir. Çünkü pozla sol topuk kök çakrayı kapatarak yaşam enerjisinin kaçmasını önler. Siddha yogayı başarıyla uygulayarak gunalar üzerinde hüküm kazanan yogileri anlatır.
BALASANA(Çocuk pozu)
Vücudun dizler üzerine kapandığı pozdur. Anne rahmindeki duruşu temsil eder. Asanalar arsında bir süre kalıp pozu içselleştirmemiz için veya zor bir pozdan sonra dinlenmemiz için idealdir. Bu masum ve alıcı pozda iken yoga pratiklerimizin dönüşümüne daha da açık oluruz.
Bir gün Krishna abisi Balaram ile oynarken ağzına bir miktar toprak atar, Bunu gören abisi annesine haber verir. Annesini Krishna’yı kolundan çeker ve yoprağı yeyip yemediğini sorar. Krishna’nın ağzı çamurlu olmasına rağmen hayır cevabını veriri. Ağzını açtırıp içine bakan anne çamur yerine tüm kainatı tüm galaksileri görür. Herşey yaratanın içindedir , yaratan da her şeyin içindedir. İkilik yoktur. Bu poz bir teslimiyet pozudur. Teslim olduğumuzda almaya ve vermeye kendimizi açarız, Balasana bize bu çocuk özeliğimizi hatırlatır.
DANDASANA
Danda değnek demektir. Dandasananın oturma pozunda bacaklar dümdüz ve omurga diktir. Chaturanga dandasana da ise vücut değnek gibi yere paraleldir. Sadece eller ve ayaklar yere değer.
Krishna’nın babası Nanda Cennetin yöneticisi Indra adına bir tören hazırlamak ister çünkü yağmur için bulutları o göndermektedir. Bulut olmazsa yağmur, yağmur olmazsa tohum, tohum olmazsa yemek olmayacaktı. Krishna babasına karşı çıkar. O’na göre büyük baş hayvanlara ve dağlara tapınmak lazımdı. Herkes bu fikre katılır ve Govardhan dağına tapınmaya başlarlar. Indra buna çok kızar. En güçlü rüzgar ve bulutlarını dağa yollar. Krishna büyükbaş hayvanları ve çobanları selden korumak için dağı yerinden söker ve bir şemsiye gibi onu korur. Koca dağ onun bir pağmana dayalı durmaktadır. Bunu gören herkes sopalarını, değneklerini dağa karşı tutarak destek olurlar. Bu ilahi yardımlaşma karşısında Indra çok etkilenir ve bulutları geri çeker. Destek olma sembolü yanında danda aynı zamanda öğretmene saygı duruşunu da ifade eder. Dandasana pozunda egomuzun öğretmenlerimize teslim oluşu aynalaşmaktadır.
NATARAJASANA(Dansın kralı pozu)
Ayaktaki denge pozlarından biridir. Nataraja Şiva’nın dansın kralı rolüdür. Biz ölümlüler tüm var oluşun yaşını baştan sona göremeyiz. Ama Şiva’nın Nataraja yani ölümsüz olan rolü başlangıcı ve sonu zamanda geçen bir saniyede algılar. Şiva samsara denen duman çemberinde kendi müziğinde dans eder. Samsara doğum, yaşam ve ölüm denen sonsuz döngünün adıdır. Bu bilgi yeniden doğuşu da temsil eder. Bu karmik döngü Şiva’yı rahatsız etmez, O’nu dans edilecek bir ritim olarak görür. Şiva gibi dans etmemiz için özgür hissetmemiz gerekir. Şiva’nın dansı değişimin korkusundan özgürleşince doğmuştur. Natarajasana vücudumuzdaki korkuyu ortaya çıkaran bir pozdur. Hem geriye eğilip hem de denge sağlayınca çarka sistemine göre kalbimizde biriktirdiğimiz korku ortaya çıkar ve kalbimizi açınca da korkunun özgürleşmesine bu pozla fırsat vermiş oluruz.
VİRABHADRASANA(Savaşçı pozları)
Üç varyasyonu bulunan savaşçı pozu en ikonik ve en güçlü ayakta yapılan pozlardandır.
Tanrı Şakti yaşamlarının birinde Dakşa adlı ölümlü bir babanın kızı olarak doğdu. Adı Sati idi. Kızı evlilik yaşına gelince bir damat adayı aramaya başladı. Sati ise kalbini Şiva’ya kaptırmıştı. Dakşa kızını binlerce yıllardır meditasyon yapan bir tanrıya vermek istemiyordu. Bir gün kızına damat adayı bulmak için bir parti verir. Sati babasını kırmamak için oradaki erkeklerle konuşur ancak zaman geldiğinde çelengini gökyüzüne atar ve Şiva’nın adını söyler. Şiva mutlulukla gök yüzünden iner, çelengi takar ve Sati’nin yanına oturur. Geleneklere göre kim çelengi takarsa O kızıyla evlenecektir. Dakşa mecburen kızını nefret ettiği tanrıya verir. Şiva ve Sati mutlu bir şekilde dağlarda yaşamaya başlarlar. Dakşa bir tören düzenleyip Şiva’yı çağırmamaya karar verir. Sati buna çok üzülmekle birlikte törene gider ve asık bir suratla babasının yanına oturur. Sati’nin muazzam kızgınlığı ve üzüntüsü bir ateş yakar ve önünde öyle bir alev yükselir ki Sati babasının gözlerinin önünde yanar ve kül olur.
Sati’nin kendini yok edişi tüm kainatta huzursuzluklara sebep olur, ta ki Siva Dağ Kaliaş’daki meditasyonu sırasında bunu hisseder. Sevdiğine bir şey olduğun hisseder. Eşinin hikayesi Narada tarafından O’na anlatıldığında Şiva deliye döner. Kızgınlık ve öç alma hissiyle kafasından bir rasta(küçük örgü) koparıp yere atar. Kızgınlığın gücüyle bu rasta dağdan bir yılan gibi süzülerek tam da törenin ortasına Sati’nin küllerinin yanına kadar gelir. Bu rasta bir savaşçıya dönüşür. Bu yılan büyük savaşçı I. Savaşçı pozunda doğrulur, avuç içleri birbirine dönük baş yukarı doğrudur. Sonra kılıcını çekerken II. Savaşçı pozuna girer. Kollar yanlara açılır. Sonra da Dakşa’nın başını keser. Yere düşen kafayı almak için yere eğilir ve kafayı kazığa yerleştirmek için ileri uzanır.. III. Savaşçı pozunda olduğu gibi. Kendi kafalarından endişe eden parti davetlileri oradan kaçarak uzaklaşırlar. Tanrılar katında her şey çok hızlı gelişir. Tanrılar Sati’nin yeniden bedenleşip Şivay’la hesaplaşması için O’na hemen yeni bir beden verirler ve partiye gönderirler. Ancak bu sefer Sati, Şiva’yı babasının başını uçurması yüzünden suçlar. Şiva bu yaptığına pişman olur. Sati O’ndan her şeyi düzeltmesini ister. Şiva kafaya bakar ama yerine konulamayacak durumdadır. Ama yakında bir keçi görür. Keçinin başını keser ve Şakti’nin vücuduna ekler. Dakşa nefes olur ve Şiva’nın hatasını tamir ettiğini görür. Bunun üzerine kızını ve damadını partide onurlandırır. Savaşçı pozları bize ne kadar kızgın olursak olalım bir adım ileri atıp her şeyi yoluna koymak için çabalamayı hatırlatır.
GARUDASANA(Kartal pozu-Eagle pose)
Garuda büyük bir yumurtadan çıktı. Milyonlarca güneş kadar parlaktı. Onun gücünden korkan tanrılar ona bedence ve güç bakımından küçülmesi için yalvardılar. Bir bakıma biz de biraz Garuda gibiyiz. Bizler yaşamdan daha da büyük ruhani varlıklarız. Madde bir bedende doğarak kendimizi büyülük ve enerji bakımından küçülttük. Bu şekilde çok yüce olan ruhsal gücümüzün bir kısmı saklı kaldı. Kartal pozu kollar ve bacaklar açık ve uzun başlar, sonra vücudumuzu kısaltarak kendimizi içe çekeriz. Bu pozda bir süre kalırız sonra açılırız. Biz ruhsal varlıklar insani tecrübeler yaşarken zorluklarla karşılaşırız. Bu zorluklara ilahi olan doğamıza dönerek başa çıkarız. Tıpkı Garuda’nın annesini kurtarmak için ölümsüzlük içkisini bulmaya çalışması gibi.
SİMHASANA(Lion pose- Aslan pozu)
Aslan tüm hayvanların kralı olarak kabul edilir. İnsanoğlu ve onun silahları dışında hemen hemen hiç düşmanı yoktur. Yoga geleneğinde aslan Vişnu’nun avatarlarından biri olarak bilinir. Yarı insan yarı aslan anlamına gelen Narasimha adıyla bilinir. Narasimha kontrolsüz zihnin 6 düşmanını yok ederek özgürlüğe giden yolu açar. Bunlar hırs, öfke, aç gözlülük, yanılgı, kıskançlık ve tembelliktir. Bu düşmanlar ikilik yaratarak bizi diğerlerinden ayrı görmemize sebep olurlar. Sadece cahiller başkalarının kendi düşmanı olduğuna inanırlar. Bu pozla birlikte yoga yolunda ilerlerken korkusuz olmamızı ve yoga pratiğimizi korkusuzca yapmamızı hatırlarız.
BHARADVAJASANA(Half-Lotus pose-yarım lotus pozu)
Bharadvaja çok adanmış bir öğrenciydi. Hatta hiçbir öğrenci onun kadar vedaları öğrenmeye kendini adamamıştı. Vedalar en eski ruhani felsefe yazılarıdır. Tekrar doğduğunda Bharadvaja ne yapması gerektiğini biliyordu. Bu hayatında da Vedaları çalışmaya ve daha da derinleşmeye karar verdi. O kadar adanmıştı ki üçüncü kez hayata gelişinde de aynı şeyleri yaptı. Kimse onu görmemişti ama ününü duymuşlardı. Bu bilge üçüncü hayatının da sonunda hasta yatağında uzanmıştı. Vedaları ezberinden okumaktadır. Şiva gelince nihayet ölümlülük döngüsünden kurtulacağı için mutludur. Ancak Şivanın kötü haberleri vardır. Bu hayatlardan ne öğrendiğini sorar bilgeye. O da tanrılara yakın olmak için çok çalıştığını söyler. Şiva dağlardan bir avuç toprak getirir ve bilgeye öğrendiklerinin bu kadar az olduğunu söyler. Vedaları çok iyi bilmesinin yanında hiç birşey yapmadığı gerçeğiyle yüzleştirir onu. Kimseyle paylaşıp kimseye öğretmediğini söyler. Bunun üzerine bilge bir şans daha ister. Şiva isteğini kabul eder. Bilgenin bir sonraki hayatı öğrenmek değil, öğretmek üzerine kurulmuştur. Tüm hayatını öğretmeye adar. Şiva bunun üzerine onu doğum ve ölüm döngüsünden özgürleştirir. Bu pozda iken hayatımızın gerçek dersini hatırlarız.
KOUNDİNYASANA(Crow Pose-Karga pozu)
Bu poz Bilge Koundinya ile prens Siddharta’nın hikayesidir. Prens doğunca pek çok bilge prensle ilgili çok güzel tahminlerde bulunurlar. Yalnız bir tek bilge-Koundinya prensin krallığı terk edeceğine dair bir kehanette bulunur. Kral bunu üzerine bilgeyi krallıktan men eder. Gitmeden önce krala şöyle der. ‘Oğlunun aydınlandığı gün ben orada olacağım ve ona aydınlanmış anlamına gelen Buda adını vereceğim der. Kral ve kraliçe oğullarını korunaklı yerlerde tutarlar. Saraydan dışarı çıkarmazlar. Ancak prens büyüyünce dışarıdaki hayatı tanımak ister. Kral tüm yaşlı, hasta, fakir insanları ortadan kaldırtır. Prens yollarda gezerken hayatın hep mutlu, zengin ve sağlıklı olduğunu düşünür. Prens köşeyi dönünce yoldan çıkar ve apayrı bir mekana doğru ilerler. Orada yaşlı, hasta ve fakir insanlar görür. Bir gece yarısı prens insanlığın acı çekişini sona erdirmek için saraydan kaçar, dışarıda onu Koundinya beklemektedir. Yıllarca ikisi birlikte kendilerini bedene ve zihne olan bağımlılıktan kurtarmak için çilekeşçe bir tutum sergilerler. Ama sonunda prens daha fazla acıdan başka bir şey elde etmediklerini görür. Prens bu fikrini söyleyince bilgeyle olan birliktelikleri sona erer. İşte böylece prens bir Orta Yol bulur. Buna Budizm yolu da denir. Aydınlanmasının üzerine Koundiya’yı bulur ve ona 4 gerçekten bahseder. O an bilge prensin artık Buda olduğunu anlar ve onun öğrencisi olur. Bu 4 gerçek şunlardır:
- Yaşamak acı çekmektir.
- Arzular acının temelidir.
- Acıyı durdurmak mümkündür.
- Acı sekiz ilke ile durdurulabilir. Doğru anlayış, doğru düşünce, doğru konuşma, doğru davranış, doğru yaşam,doğru çaba, doğru farkındalık ve doğru konsantrasyon. Bu poz bize aydınlanmaya giden zorlu yolu hatırlatır.
VASİSTHASANA(Plank pose-flenk pozu)
Vişnu’nun avatarlarından olan Kral Ram’a öğretmen olma cesaretini büyük bilge Vasistha göstermiştir. Ram yeryüzüne negatif etkilerden dolayı bozulan doğruluk yolunu yeniden kurmak üzere gelmiştir. Ram’ın babası onun yolculuk dönüşü ruh halini beğenmez ve yardım etmesi için Vasistha’yı çağırır. Vasistha ona ruhani yolda ilerlemek için önce kendimizi açıklığa kavuşturmamız gerektiğini bunun için tavsiye ve yol gösterilmeye ihtiyacımız olduğunu söyler. Öğrenci Ram ile öğretmen Vasistha arasındaki bu söyleşi Yoga Felsefesinin en eski yazılardan biri olan Yoga Vasistha ‘yı oluşturmuştur.
ASTAVAKRASANA(Eight Angle Pose-Sekiz Açılı Poz)
Vücudu sekiz(asta) yerden bükülen (vakra) bilge Astavakra’nın ismini almıştır bu poz. Daha annesinin rahmindeyken Vedaları yanlış söyleyen babasını dinlemek Astavakra’ya acı vermekteydi. Daha fazla dayanamayınca da annesinin karnından babasının hatalarını düzeltti. Buna sinirlenen babası ona lanet okuyunca vücudu sekiz noktadan büküldü. Böylece o sakat doğdu. Büyüyünce Vedaların söyleşilerine katılmak için Kral Janaka’nın sarayına gider, ancak sakat olduğu için çok geç gelir. Bunun üzerine herkes ona gülmeye başlar. Astavakra kahkahaları duyunca herkesin sedece şekille ilgilendiğini ve ‘atma’ yı yani ruhu göremediklerini söyler. Kral bu sözlerden etkilenir ve onun öğrencisi olmayı ister. Onun bu öğretisi ise Astavakra Gita adı altında toplanır. Bu hikaye bize yoganın vücudumuzun biçimine veya kas gücümüze değil, sınırlarımızı zorlamamızla ilgili olduğunu gösterir. Bu poz ne kadar zor görünürse görünsün sadece kalp kaslarıyla yapılır.
VİSHVAMİTRASANA (Yan açılı denge pozu=side angle balance)
Vishamitra bilge olmadan önce bir kraldı. Efsanelerin birinde bu kral ordusuyla seyahat ederken bilge Vasista tarafından yedirilip içirilirler. Kral Vishvamitra bilgeye nasıl oluyor da tüm orduyu doyurabildiğini sorduğunda, bilge sihirli ineği gösterir. Kral ineği hediye olarak ister ancak bilge bunu reddeder. Bunun üzerine kral bilgeye savaş açar ve kazanan ineği alacaktır. Güçlü ordusuna rağmen kral ve ordusu bilgenin sihirli güçlerine karşı daha fazla dayanamaz ve yenilgiyi kabul eder. Bu savaşın sonunda bir bilgenin bir savaşçıya olan üstünlüğünü gören kral yoga pratikleri yaparak bilge olmaya karar verir ve krallığını terk eder. Bu zor poz bize yoganın o kadar da kolay bir yol olmadığının göstergesidir.
MATSYASANA & MATSYENDRASANA (balık pozu=fish poze)
Günlerden bir gün Şiva bir nehir kıyısında Parvati ile yoga pratiği hakkında konuşurken nehirde yüzmekte olan Matsya adlı çok dikkatli dinlemesiyle bilinen özel bir balık da onları dinlemektedir. Şiva’nın doğa ve kainat üzerine verdiği cevapları kalıp biraz daha dinemeye karar verir. Şiva konuştukça Matsya dinler ve dinledikçe de çok tuhaf bir şey olur. Tüm yoga tekniklerinin ve pozlarının vücudunu ele geçirip içinde yaşamaya başladıklarını hisseder. Matsya bu şekilde aydınlanmış olur. Böylece Şiva ilk öğretmen, Matsya da ilk öğrenci olur.
Herhangi biri aydınlandığında diğerlerine yardım etmek için tekrar dünyaya döner. Matsya bu seçimi yapar ve yarı inan yarı balık olarak dünyaya döner. İsmi de Matsyendranath olur. Balıkların Kralı demektir. Hatha yoga pratikleri bu şekilde doğmuştur. Bu pozda kalarak balığı ve matsyendranath olarak dönüşünü onurlandırırız. Bu duruşta vücudun üst kısmı bir bilgeye benzerken alt kısmı da yani katlanmış bacaklar ise balığın kuyruğuna benzer. Bu duruş bizi dolaylı veya direk olarak etkileyen tüm üstatlarla köklenmemizi sağlar.
CHANDRASANA & ARDHA-CHANDRASANA(moon and half moon pose= ay ve yarım ay pozu)
Fil kafalı tanrı olarak bilinen Şiva’nın oğlu Ganesh çok cömert olmasıyla ve şeker yemesiyle de ünlüdür. Aynı zamanda da bir yoga üstadıdır. Bir gün yine çok şeker yemiştir ve midesini rahatlamak için yürümeye karar verir. Küçücük aracının üstünde zorla dengede kalmaya çalışarak ilerlerken aniden karşılarına çıkan yılan dengesini bozar ve yere savrulur. Midesi patlar ve bütün şekerlemeler etrafa saçılır. Teker teker şekerleri toplayıp tekrar midesine indirmeye başlar. Kobrayı da beline dolayarak düğüm atar. Bu sırada ay-Chandra da olan biteni izlemektedir. Ve kendini gülmekten alı koyamaz kahkahayı basar. Chandranın gülme konusu olduğuna içerler sinirine hakim olamayıp dişlerinden birini kırıp aya atar. Darbeyle ay ışığını kaybeder. Ganesh ayı lanetler ve sonsuza kadar bir daha ışıyamayacaktır. Artık dünyanın romantizmi kaybolmuştu sadece güneşin sıcak ışıkları vardı. Bunun üzerine bir grup tanrı Ganesh ile konuşmaya gelir. Ganesh uzlaşmaya karar verir. Bir şartı vardır ay sadece 4 haftada bir tam olarak ışıyabilecektir. Bu aya bir ders olacak ve bir daha kendisine gülmeyecektir.
Bu hikayeden anlayacağımız üzere deneyimlediğimiz her şeyin bir enerji kaynağı vardır. Vücudumuzun bir yarısı ay bir yarısı güneş enerjisidir. Ay sol tarafımızı güneş ise sağ tarafımızı aktive eder. İdealde iki tarafında dengeli olması beklenir. Burada alınacak ders karanlık olmadan aydınlık bir anlam ifade etmez. Tıpkı gece ve gündüz gibi. Bu yoga pratiğimizle biz de güneş ve ay ile ve kalbimizdekilerle varoluşumuzdaki dengeyi arayıp buluruz.
BHUJANGASANA(cobra pose= kobra pozu)
Pek çoğumuz için yılanlar korkulası hayvanlardır, ancak yogiler için onlar hep bir arkadaş olmuştur. Ruhani yolcuklarımız sırasında karşılaştığımız zorlukları sembolize eder yılanlar. Korkularımızdan onlardan kaçarak değil, onlara yakınlaşarak ve farklı açılardan bakarak kurtulabiliriz. Zehirli doğasından dolayı kobra aynı zamanda ölümü de sembolize eder. Hata Yoga pratiğine göre bir yogi en temel titreşim olan içsel titreşimi yani nadamı duymalıdır. Bilim adamlarına göre görünmeyenden görünenleri oluşturan işte bu titreşimlerdir. İşte kobralar bu titreşimleri duyabilme potansiyeline sahiptirler.
Kutsal bodhi ağacının altında bir gün Buda meditasyon yaparken bir grup kobra etrafını sarar. Varlıklarını hisseder ama korkmadığı için kobralar daha da yakınlaşarak onu koruma altına alırlar. Şiddetli bir şekilde yağan yağmurdan Buda’yı korumak için gelen köylüler şaşkınlıktan kendilerini alamazlar. Kobraların kralı Buda’nın arkasında yükselerek kukelatasını açarak onu adeta bir şemsiye gibi korumaktadır.
MAYURASANA(peacock pose=tavus kuşu pozu)
Tavuzkuşu kobranın tek düşmanı olarak bilinir. Korkusuzluğun ve sadakatin sembolüdür. Bir tavus kuşu eşini kaybettiğinde geri kalan ömrünü yalnız geçirir. Şiva’nın oğlu Kartikeya şeytanlarla savaşmaya giderken bir tavus kuşu sürmeyi tercih etmiştir. Tavus kuşu en çok da yogi mitolojisinde Krişna ile ilişkilendirilir. Krişna saçına tavus kuşu tüyü takmaktadır.
Bu poz bizim içimizdeki zehirleri o bizim ruhani yeteneklerimizi zehirlemeden sindirmemize yarar. Tıpkı tavus kuşunun bir kobranın zehrini sindirdiği gibi.
VRİKSHASANA(Tree Pose=Ağaç Pozu)
Çok eski çağlardan beri ormanlar yogilerin yoga pratikleri için çok elverişli yerler olmuştur. Ağaçlar onlar için hem evleri hem de besin kaynaklarıdır. Orman aynı zamanda modern hayattan uzakta maddi eşyalar olmadan yaşanacak inziva vari bir hayat tarzını da sembolize eder. Bir ağacın gölgeliği ruhani ilerleme yolunda giden bir öğrenci için en ideal yerdir. Ağaç pozu bize toleranslı olmayı öğretir. Öyle ki bir ağaç kendini kesmeye gelen oduncuya bile gölgeliğini sunar. Bu pozda bacaklar bir ağacın köklerini temsil eder. Omurgamızla yukarı doğru uzanırken vücudumuz gökyüzüne uzanan ağacın gövdesidir.
GOMUKHASANA(Cow Face Pose=İnek Yüzü Pozu)
Bu duruş bir ineğin yüzüne benzetilmektedir. Go inek demektir. Mukh ise yüz anlamına gelir. İnekler Hindistan’ın en kutsal hayvanlarıdır. Nerede olurlarsa olsunlar onlara saygı gösterilir arabalar asla onlara çarpmazlar. İnekler onlara her şeyi sunarlar. Tüm ürünlerinden faydalanılır ve çiftçinin dostudur. İdrarı ise antiseptik özelliğe sahiptir. Dışkısı ise yakacak olarak kullanılır. Bunun dışında inekler bir takım yogik özelliklere de sahiptirler. Örneğin çok huzurludurlar ve sakindirler. Cömerttirler ve bir anne gibidirler. Yavrusu ile olan ilişkisi yer yüzü ve üstünde yaşayan canlılar arasındaki ilişki gibidir.
enin yaratıcısı Brahma bir gün Krişna’nın inancından şüpheye düşer ve nasıl olur da bir inek yetiştiricisinin Vişnu’nun avatarı olabileceğini sorgular. Krişna’yı denemek ister. Krişna bir gün diğer arkadaşlarıyla ormanda dinlenmektedir. Brahma arkadaşlarını ve inekleri kaçırıp bir mağaraya saklar. Brahma Krişna ne yapıyor diye dönüp baktığında arkadaşlarıyla eğlendiğini görür. Bir mağaraya bir de ormana bakar ve her şeyden ikişer tane olduğunu görür. Krişna Brahmayı kandırmak için onları kendinden çoğaltmıştır. Krişnanın yüzü her forma dönüşebilir ve istediği kişi için istediği biri olur. Bu pozda otururken biz de başka bir yüze bürünürüz.
BAKASANA(Crane Pose=)
Bu poz suda duran bir turna kuşunun duruşuna benzer. Hint mitolojisinde günün birinde toprak kavgası yapan iki aile vardır. Mahabharata ve Pandava aileleri. Beş Pandava erkek kardeş bir iddiada Mahabharata ailesine yenilince krallıktan reddedilirler. Ceza olarak on iki yıl boyunca ormanda kalacaklardır. Bir gün çok susarlar ve göle giderler. Aniden bir ses onlara hangi kardeş su içmeye kalkarsa öleceğini söyler. Ancak kardeşler bu sese riayet etmezle ve dört kardeş arka arkaya ölürler. En son beşinci kardeş gelir. Kardeşlerinin öldüğünü görünce çok üzülür.
Ses tekrar konuşur ama bu sefer Yudhisthara konuşanı görür. Kocaman bir turna kuşudur konuşan. Ölüm tanrısıdır aslında. Kardeşlerini ben öldürdüm, eğer sudan içersen sen de ölürsün der. Ancak sorularını doğru cevaplarsa ona hayatını bağışlayacaktır. Birinci soru şudur: ‘Dünyadan ne haberler var?’Yudhisthara bu soruya dünyevi bir yanıt vermez onun yerine şöyle der:’Tüm canlılar içlerindeki ilahi doğalarını kaybettiler, bir cehalet içerisine düştüler ve acı çekmekteler.’İkinci soru şöyleydi:’Dünyanın harikası nedir? Yine dünyevi bir cevap vermedi, şöyle dedi:’Her şey ama her şey ölmekte ama biz hala bu bize olmayacakmış sanıyoruz.’ Üçüncü soru ise şöyleydi:’Doğru yol nedir?’ Cevap şöyle geldi:’Doğru yol yogilerin ve azizlerin ulaştığı kendini bilme yoludur.’ Son bir soru daha sorar turna kuşu:’En mutlu kimdir?’ ‘Tüm karmasını temizlemiş kişidir.’ Der genç adam. Sonunda turna kuşu gerçek kimliğini söyler, kendini ölüm tanrısı Yama olarak tanıtır. Bu sorular karşısında Yudhisthara dengesini kaybetmemiştir. Biz de bu pozda konsantre olarak dengede kalmaya davet ediliyoruz.
SHAVASANA(Corpse Pose=Ceset Pozu)
Ceset pozu egonun ölümünü ve aydınlanmış bir bilinç durumun simgeler. Batılı toplumlarda ölüm konusunun bahsi geçmez iken doğuda yenibir yarının başlangıcı olarak kabul edilir. Krişnanın bize anlattığı gibi vücudumuz ruhumuzun elbisesidir. Eskidiği zaman değişmesi gerekir. Ölümü düşünmemiz gerektiğini söyler böylece bu dünyada daha anlamlı yaşamamıza ilham olabilsin.
Bir zamanlar Parikshit Maharaj adında bir kral yaşardı. Ormanda at sürerken susar ve bilge Shamika Rishi’den su ister Ancak yogi meditasyon yapmaktadır ve kralın buyruğunu duymaz. Kral bunu sinirlenir yerde gördüğü bir yılanı yoginin boynuna dolar. Yoginin oğlu bu durumu görür ve babasını küçük düşürmesine içerler. Ve şöyle der krala: ‘Yedi gün içerisinde yılan sokmasından öleceksin!’ Yogi meditasyondan çıkınca oğlunun yaptıklarına çok kızar. Ancak bir kez beddua ağızdan çıkmıştır. Kaderine razı olan kral evine döner ve tahtını bırakır. Pek çok yoginin meditasyon yaptığı Ganj nehri kıyılarına gider. Kral onlardan kendisine rehberlik etmelerini ister. Bu sırada 16 yaşındaki bilge Sukadeva çıplak bir şekilde belirir. Tamamen aydınlandığı için tüm yogiler ayağa kalkarlar. Geri kaln yedi gününde Sukadeva krala yoga hakkında her şeyi öğretmeyi kabul eder. Yedi günün sonunda kral aydınlanır ve ölümü açık bir kalp ve zihinle karşılar. Kral son yedi gününü ailesiyle geçirmek yerine zamanını aydınlanmak için kullanır, peki sizin ölüme yedi gününüz kalsaydı ne yapardınız?
Kral şanslıydı çünkü ne kadar zamanı kaldığını biliyordu ve çok güzel değerlendirdi bu zamanını. Ama bizler ise ölümün ne kadar yakında olduğunu bile bilmiyoruz. Şavasana pozu bize teslimiyeti öğretir. Yogi pratiğinizi tamamladığımızda artık her şeyi bırakma zamanı gelmiştir. Krişna şöyle der: ‘Herşeyi bırakın ve teslim olun. Söz veriyorum yeniden doğuş illüzyonundan kurtulacaksınız.
ASANALARIN
MİTOLOJİK ÖYKÜLERİ
HAZIRLAYAN KAYNAK
YEŞER EREN ALANNA KAİVALYA&ARJUNA van der K.
Diğer Yoga Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Harika bir çalışma olmuş, teşekkürler