Hristiyan Mezarlığından Gelen Garip Sesler Bölüm 2
Hristiyan Mezarlığından Gelen Garip Sesler Bölüm 2
Bölüm 2:
Hristiyan Mezarlığından Gelen Garip Sesler 2 . Bekir Hoca, mezarın başında bir süre donup kaldı. Elisabeth van der Voort’un mezarının altından gelen ses, yalnızca onun değil, yanında duran köylülerinde yüreğine korku salmıştı. Karanlık ve nemli havada, bu anın gerçekliğini sorgulamak, yaşadıklarının bir kabustan ibaret olmasını dilemekten başka çareleri yoktu.
Ancak toprak gerçekten de hareket ediyordu. Mezardan yükselen inleme ve fısıltılar, herkesin kanını dondurmuştu. Bekir Hoca bir an için ne yapması gerektiğini bilemedi. Yanındaki köylülere baktığında, onların da dehşet içinde olduğunu gördü. Kimse yerinden kıpırdamıyor, adeta bir karabasanın içinde esir kalmış gibi hissediyorlardı.
Tam bu sırada, mezarın titremesi kesildi. Fısıltılar birdenbire yok oldu, hava yeniden sessizliğe büründü. Ancak bu sessizlik, artık öncekinden daha ürkütücüydü. Bekir Hoca, derin bir nefes aldı ve mezarın başında dua etmeye devam etti. Köylülerin biri, genç ve cesur bir adam olan Ergün, nihayet sessizliği bozarak konuştu:
“Hocam, bu mezarın içindeki şey ne olursa olsun, burada kalmasına izin veremeyiz. Eğer birileri hala canlıysa…”
Ergün’ün sesi titriyordu, ancak cesaretini topladı ve devam etti: “Onu buradan çıkarmalıyız.”
Bekir Hoca, Ergün’ün cesaretine hayran kalmıştı, ancak bu durumun düşündüğünden çok daha karmaşık olduğunu biliyordu. Eğer mezarın içinde gerçekten bir ruh ya da bir başka şey varsa, bunu sıradan bir yöntemle çözmek mümkün olmayabilirdi. Yine de, bu mezarı açmak ve gerçeği ortaya çıkarmak zorundaydılar.
Kasabanın mezarlık bekçisi, yaşlı ve bilge biri olan Hasan, durumu öğrenir öğrenmez koşarak yanlarına geldi. Hasan, mezarlığın sırlarını en iyi bilenlerden biriydi ve bu anı hiç de hayra yormamıştı. Yıllardır bu mezarlığın etrafında dolanır, geceleri devriye gezer ve kasabanın tarihini korumak için elinden geleni yapardı. Ama şimdi yüzündeki endişe, onun bile bu durum karşısında çaresiz kaldığını gösteriyordu.
“Bu mezar,” dedi Hasan, eski mezar taşına dokunarak, “yüzyıllardır burada. Elisabeth van der Voort, veba salgını sırasında ölenlerden biri. Ancak onunla ilgili anlatılan bazı karanlık hikayeler var…”
Köylüler merakla Hasan’a baktılar. Yaşlı adam derin bir iç çekti ve anlatmaya başladı:
“Efsaneye göre, Elisabeth bir zamanlar güçlü bir şifacıydı. Veba köyümüze ulaştığında, birçok kişiyi tedavi etti, ama hastalığın hızına karşı koyamadı. Birçok kişi onu, vebanın kasabaya getirilmesinden sorumlu tuttu. Elisabeth’in hastalığı lanetli bir güçle getirdiğine inandılar. Köy Halkı, onun şeytanla işbirliği yaptığını düşünerek ölüme terk etti. Ancak ölümünden önce, Elisabeth onlara bir lanet savurdu: ‘Bu mezara beni gömdüğünüzde, ruhum burada esir kalacak ve sizden intikam almak için geri döneceğim.’”
Hasan’ın sözleri, kasabalıların içini daha da kararttı. Elisabeth’in laneti, şimdi yeniden mi ortaya çıkıyordu? Eğer bu mezarın altındaki ses gerçekten onun ruhuna aitse, kasabayı büyük bir tehlike bekliyor olabilirdi.
Bekir Hoca, kararını verdi. “Bu mezarı açacağız,” dedi kararlılıkla. “Ama bunu dikkatle ve dualarla yapmalıyız. Eğer Elisabeth’in ruhu hala burada esir kalmışsa, ona huzur bulması için yardımcı olmalıyız.”
Ergün ve diğer köylüler, Bekir Hoca’nın liderliğinde mezarı açmak için hazırlıklara başladılar. Toprak kazıldı, mezar taşı dikkatlice kenara alındı. Kasabalılar sessizce işlerini yaparken, mezarın derinliklerinden yeniden o fısıltılar duyulmaya başladı. Bu sefer daha net ve daha güçlüydü, sanki biri yukarıdaki dünyayla iletişim kurmaya çalışıyordu.
Toprağın altından çıkan ilk şey, çürümüş bir tabut oldu. Tabutun üzeri yılların etkisiyle neredeyse tamamen çökmüş, sadece birkaç tahtası kalmıştı. Ergün ve diğer gençler tabutu dikkatlice açtılar. Ancak bekledikleri gibi bir cesetle karşılaşmadılar. Tabutun içi boştu.
Kasabalılar birbirlerine baktılar, bu ne anlama geliyordu? Elisabeth’in bedeni nereye gitmişti? Bekir Hoca, dua etmeye devam etti, ama içindeki huzursuzluk artıyordu. Eğer Elisabeth’in ruhu burada değilse, o zaman bu mezarın altından gelen sesler neydi?
O an, tabutun altında gizlenmiş bir geçit fark edildi. Geçit, mezarın altına doğru uzanıyordu. Karanlık ve nemli bir hava, geçidin derinliklerinden yükseliyordu. Kasabalılar ürkek adımlarla geçidin başında durdular. Bu karanlık tünelin sonu nereye çıkacaktı?
Bekir Hoca, elindeki feneri iyice kavradı ve geçidin içine doğru ilk adımını attı. Arkasında Ergün ve Hasan, diğer köylülerle birlikte onu takip etti. Karanlık tünel, mezarlığın altındaki daha büyük bir sırrı saklıyordu. Ve Bekir Hoca, bu sırların peşine düşmeye kararlıydı, ne pahasına olursa olsun.
Bu bölüm, Bekir Hoca ve köylülerin mezarlığın altındaki geçide adım atarak, mezarlığın daha derin sırlarını keşfetmeye başlamalarını ve Elisabeth’in lanetinin arkasındaki gerçeği ortaya çıkarma çabalarını konu alır.
3 BÖLÜM İÇİN TIKLAYINIZ
Diğer Fıkra ve Hikayeler Bölümü İçin TIKLAYINIZ