Hristiyan Mezarlığından Gelen Garip Sesler 2024
Hristiyan Mezarlığından Gelen Garip Sesler 2024
Bölüm 1:
Hristiyan Mezarlığından gelen garip sesler. Babaannem tüm bildiği sırlarını ve gördüğü olayları bizlere her perşembe gecesi anlatır ve sonra hepimize birer kaya tuz yalatıp arkasından akide şekeri verirdi. Bunun neden olduğunu sormak hiç aklımıza gelmemişti. Akşehir’in en sessiz ve en uzak köşesinde bulunan, yüzyıllardır kendi haline bırakılmış bir mezarlık varmış. İsmi neredeyse unutulmuş bu mezarlık, köklü ailelerin ve sıradan insanların defnedildiği bir mezarlıkmış, daha doğrusu yüzyıllar öncesine dayanan büyük bir Hristiyan mezarlığıda deniliyormuş. Bu mezarlık, kasabanın merkezinden birkaç kilometre uzakta, ormanın derinliklerinde saklanmıştı.
Köy halkı, mezarlığın etrafında dolaşmaktan kaçınırdı. Gece olduğunda, mezarlığın sessizliği bozan tek şey, rüzgarın eski mezar taşları arasında dolaşırken çıkardığı uğultuydu. Ancak son zamanlarda, bu uğultunun yerini rahatsız edici ve bilinmeyen bir ses almıştı.
İlk olarak, yaşlı Ümmüsün hala duydu o sesi. Onun evi mezarlığa en yakın olanlardan biriydi. Bir gece yarısı, rüzgarın ve ağaçların hışırtısının arasından garip bir fısıltı duydu. Başlangıçta bunun sadece rüzgarın bir oyunu olduğunu düşündü, ama ses, sanki birisi ona sesleniyormuş gibi netleşti. Ümmüsün kulaklarına inanamadı; sanki birileri mezarların altında uyanmış, sessizliğin içinde yardım istiyordu.
Ertesi gün, Ümmüsün o köyde yaşayan ve mezarları daha iyi bilen köyün en yaşlısı Bekir Hoca’ya gitti. Bekir Ümmüsün’ün hikayesini dinlediğinde, bunun yaşlı kadının hayal gücünün bir ürünü olduğunu düşündü. Ancak Ümmüsün, ısrarla seslerin gerçek olduğunu söyledi ve diğer köy halkına da duyduğunu anlattı. köyde kısa sürede bir huzursuzluk dalgası yayıldı. İnsanlar, gece boyunca evlerinin kapılarını kilitliyor, mezarlığın bulunduğu bölgeden uzak duruyorlardı.
Bekir Hoca, mezarlıkla ilgili daha fazla bilgi edinmeye karar verdi. Tarihi kayıtlara baktığında, mezarlığın sıradan bir mezarlık olmadığını, yüzyıllar önce köyü kasıp kavuran büyük bir veba salgını sırasında kullanılan toplu bir mezarlık olduğunu öğrendi. O zamanlar, hastalıktan ölenlerin bir kısmı, hala hayattayken gömülmüş olabilirdi.
Bekir Hoca, duyduğu bu rahatsız edici bilgiyi köy halkıyla paylaşmaktan çekindi. Ancak, mezarlıkta bir şeylerin yanlış gittiğini hissediyordu. Geceleri duyulan sesler, ölülerin huzursuz ruhları mıydı? Yoksa bu, daha büyük ve daha karanlık bir şeyin habercisi miydi?
Bir gece, Bekir Hoca yanında birkaç cesur köylü ile birlikte mezarlığı ziyaret etmeye karar verdi. Ellerinde fenerlerle, sessizce ormanın derinliklerine ilerlediler. Her adımda, karanlık ve soğuk, ruhlarına işliyordu. Mezarlığın kapısına vardıklarında, bir an için durdular ve birbirlerine baktılar. Korku yüzlerinden okunuyordu, ama geri dönmek için artık çok geçti.
Mezarlığa girdiklerinde, sessizlik onları karşıladı. Sadece rüzgarın hışırtısı duyuluyordu. Ancak bir süre sonra, derinlerden gelen o garip ses yeniden duyulmaya başladı. Fısıltılar, iniltiler, belirsiz cümleler… Sanki birileri onlara sesleniyor, ama ne söyledikleri anlaşılmıyordu. Seslerin kaynağına yaklaştıkça, fısıltılar daha da belirginleşti. Bu, mezarların altından gelen bir çığlıktı; çaresizlik ve acıyla dolu bir ses.
Bekir Hoca, bir mezarın başında durdu. Bu mezar, diğerlerinden daha eski ve bakımsızdı. Taşı neredeyse tamamen aşınmıştı, ama üzerine kazınmış ismi hala okunabiliyordu: Elisabeth van der Voort. Elisabeth, veba salgını sırasında gömülen yüzlerce kişiden biriydi. Ama bu mezarın diğerlerinden farklı bir yanı vardı. Toprak, sanki mezarın içinden birisi çıkmaya çalışmış gibi, hafifçe kabarmıştı.
Bekir Hoca, büyük bir ürperti hissetti. Bu mezar, garip seslerin kaynağı mıydı? Eğer öyleyse, burada bir şeyler çok yanlış gitmiş olmalıydı. Arkasındaki köylüler sessizce bekliyor, neler olacağını merak ediyorlardı. Bekir Hoca, bir dua mırıldandı ve Elisabeth’in ruhuna huzur dilemek için ellerini birleştirdi.
Ama dua bitmeden, mezarın toprağı hafifçe titremeye başladı. Herkes nefesini tuttu. Toprak, ağır ağır yükseliyor, sanki içinden bir şey çıkmaya çalışıyordu. Korku, Bekir Hoca’nın kalbine saplandı. Mezarın içinden gelen ses artık net bir şekilde duyulabiliyordu: “Beni buradan çıkarın…”
Bu hikaye, bir kasabanın yüzyıllardır sakladığı sırları ve mezarlıkta yatan huzursuz ruhları keşfetmeye devam edecek. Bekir Hoca ve köy halkı, mezarlığın karanlık geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalacaklar ve bu süreçte kendi korkuları ve inançlarıyla sınanacaklar. DEVAM EDECEK………….
2 BÖLÜM İÇİN TIKLAYINIZ
Diğer Fıkra ve Hikayeler Bölümü İçin TIKLAYINIZ
harika bir roman olmuş emeğinize sağlık
Teşekkür ederim. Çok saolun