Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 23 °C
Az Bulutlu

Sabah Ezanı Okunduğunda Kaybolan Varlıklar!

14.10.2019
1.197
A+
A-
Sabah Ezanı Okunduğunda Kaybolan Varlıklar!
54ce1776 0a03 45f6 b905 17a94c62c1a6
Sabah Ezanı Okunduğunda
Kaybolan Varlıklar! 
Şimdiki zamanda eskiye dönüş yaşayan birçok insan tanırım. Ya eski günlerini çok ararlar ya da eski günlerine bir daha dönmek istemezler. Bunların arasında biri vardı ki eskiye kesinlikle dönmem diyen şimdi rahmetli oldu ve artık bu dünyanın ne şimdiki zamanında ne de geçmiş zamanın da yer alıyor. O artık Her nefis bir gün ölümü tadacaktır Ayetindeki tada ulaştı.

Bana babaannemden sonra anılarını anlatan ikinci kişi olarak benim anılarıma geçen büyük saygı duyduğum Necati ağabeyimdir.
1932 yıllarında Kayseri’de yaşamış çocukluk yıllarındaki o hiç unutamadığı ilginç olayı bana anlatırken bile hala o anı yaşıyormuş gibi gözleri dışarı doğru fırlardı.

Anlatımındaki ev benim babaannemin yaşadığı evlere benziyordu. Yarı tahta yarı taştan yapılmış dış merdiven yukarı doğru eğimli tahtadan basamaklı olarak inşa edilmiş tipik eski evlerden.

Siz üst katta otururken dışarıdan birisi merdiven basamaklarına bastığında gırç gırç ses çıkartır ve siz birisinin geldiğini o sesten anlarsınız. Neden bunu anlatıyorum çünkü önemli…
Geceler karanlık olur ama o eski dönemlerde karanlık daha bir karanlıktır. Çünkü bu zamandaki gibi sokak lambaları ve bu kadar çok evler, binalar yoktu. Akşam olduğunda her yer zifiri karanlığa bürünürdü. Eğer o gün dolunay varsa etraf biraz daha aydınlık olurdu.

Gecenin karanlığı insanı örtüp gizlediğinde artık sadece evinizde gaz lambası ile baş başa kalıyorsunuz. Gaz lambasının cam şişesi eğer isli değilse ışığı biraz daha fazla aydınlık yapıyor, yok isli ise duvarlarda şekiller çıkarak yarı aydınlık, yarı karanlık bir odada oturuyorsunuz. Hele o oturduğunuz ev bir de mezarlığa yakınsa ve siz yalnızlıktan ve mezarlıktan korkuyorsanız işte o zaman o gaz lambasının isli şişesinden ortaya çıkan şekilleri beyninizde geliştirip odada iki kişi varmış gibi yaşıyorsunuz. Şu an yazarken bile titredim.

Necati ağabey, günlerden bir Pazar günü olduğunu ve öğlen namazında köylülerden birisinin mezarlığa gömüldüğünü anlatıyor. İşin en ilginç tarafına gelince o gün ölü evinde tüm kadınlar yemek yaparlar, gelenle gidenle ilgilenirler, geç vakte kadar kalırlarmış. 

Yengemiz ölü evinde yardım ederken Necati ağabeyimizde evde tek başına gaz lambası ile oturup radyo dinliyormuş. O zamanlar radyo tek yayın yapar saatli çalarmış, zamanı bitince de kapanırmış ve odanın içinde sessizlik hakim olurmuş. Ben diyerek başladı anlatmaya “ odanın en köşesinde minderde oturuyorum radyo kapandı, ses kesildi, sadece dışarıdan gelen rüzgarın sesini duyuyorum. Birden gırç gırç ses duydum, yengen geldi merdivenden çıkıyor sandım, kalkıp pencereden erken geldin Melahat diyecektim ama kimseyi göremedim, yanıldığımı sandım yerime gidip tekrar oturdum. Ama yine o ses gırç gırç bizim dışarıdaki merdivenin basamaklarından çıkıyor.

Kalkıp tekrar pencereden baktım, hatta gaz lambasını dışarı doğru tuttum kimseyi göremedim. Bu arada ses, ben pencerenin oraya gidince kesiliyor. Anlam veremedim gaz lambasını yanıma aldım odadan çıktım. 

Salonun oradan merdivenlere gideceğim ses yine geldi, biraz hızlandım, merdiven başındaki çıkış kapısını açıp dışarı baktığımda yine kimseyi göremedim. Besmele çekerek odaya geri döndüm, döndüm ama ben dönmemle merdivenden gırç sesi yine gelmeye başladı. 
Arkama bakmadan odaya gidip köşeme oturdum, oturduğum yerden karşımızdaki mezarlık görünüyor, görünüyor ama zifiri karanlık olduğu için bir şey seçemiyorsun.

 Sadece ağaçları görebiliyorsun. Hep aklıma benim babamın bana anlattıkları geliyor, derdi ki “birisi öldüğünde sabah ezanına kadar çok sevdiği yerleri dolaşır” Bildiğim ne kadar dua ve sure varsa hepsini okudum. Bu arada bizimki hala gelmedi birde ona kızıyorum, bende korktuğumu kimseye belli etmemek için o tarafa gitmiyorum. Derken sabaha karşıydı. Uyku yok, gözüm fal taşı gibi açılmış öylece oturduğum yerde bekliyorum. Dışarıdan kalabalık sesleri duydum, pencereye doğru başımı çevirdim, ellerinde fener bir kalabalık vardı. 

Mezarlığın bahçe kapısında kim acaba diye biraz daha dikkatli baktığımda kalabalığın bizim eve doğru baktığını hissettim ve ben onları ilk defa görüyordum. Uzun boylu, zayıf, siyah elbiseli insanlardı. Ben o tarafa bakıyordum, onlar bizim evin olduğu yöne bakıyorlardı. Öylece kala kaldım kıpırdamadan, saatler geçmiyordu sanki, anlamıştım onların insan olmadığını okuduğum tüm duaları tekrarladım en son Fatiha süresini okuduğumu hatırlıyorum.
 Sabah ezanı okunuyordu, ortalık hafif aydınlanmaya başlamıştı, o sabah ezanının bu kadar güzel olduğunu ve bu kadar içten dinlediğimi hatırlamıyorum. 

Ezanla birlikte ne ses kaldı ne o mezarlık bahçe kapısındaki kalabalık kaldı. “Allah’ım sen büyüksün sen iman eden insanlarını her türlü şerden, beladan ve şeytanın gazabından koru” diyerek sabah namazıma durdum. Bu anımı şimdiye kadar kimseye anlatmamıştım, bu konular açılıp sen bu kadar merak ettiğin için ilk defa sana anlattım. Evet,Necati ağabey bana anlatmıştı ve ben bu anıları hafızamda saklayıp babaannemim sır dolu hayatı adı altında paylaşmaya başladım. Bir dahaki sır dolu anılar gününe kadar sevgiyle kalın.

okuokubil.com

Arkadaşlarınızla Paylaşın:
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.