Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 16 °C
Az Bulutlu

Yıl 1887 Babaannemin Yaşadığı Sır Dolu Hayatı (1) Yağmurlar yağıp gök gürlediğinde

23.06.2019
1.299
A+
A-
Yıl 1887 Babaannemin Yaşadığı Sır Dolu Hayatı (1) Yağmurlar yağıp gök gürlediğinde

1. Bölüm

Yağmurlar yağıp gök gürlediğinde…
 
Henüz 13 yaşlarındaydım. Akşehir’in en güzel kızlarından biri sayılırdım. Yeşil gözlü, sarışın, uzun boylu, zayıf, güleç birisi olarak tanınıyordum. O zamanlar pek fazla elbisemiz olmazdı. Hemen hemen benim yaşlarımdaki kızlarında giydiği aynı kumaş ve renkten elbiselerdi.
Saçlarımızı da bukle bukle yapardık. Çok güzel günlerdi, savaşlar hariç… Babam askere ben on üç yaşımda iken gitti. Annem, erkek kardeşim ve ben Akşehir’in o güzel çay mahallesinde yeşillikler arasında mutluyduk. Evimiz sanki bir malikhane gibiydi tabi bu bana göre bir düşünce… Bizim evden daha güzelleri de var mıydı? Vardı. Hemen biraz ötemizde eski yapı bir konak olan bu ev içinde kimsenin olmamasına rağmen yine de güzel görünüyordu. Oturduğumuz evimizin üst kat penceresinden baktığımız da evin üst katını ve balkonunu görüyorduk. Birazda gizemli bir evdi. Bize ebegümeci ve madımak toplamaya giderken o taraftan pek fazla geçmememizi tembih ederlerdi. Biz nedenini soramazdık… Taki başımıza o olay gelene kadar…
Bahçemizde topraktan yapılmış tandır ocağımız vardı. Üç dört aile birleşir, hamurlar yoğrulur ve ekmek yapılırdı.  Bu birlik beraberlik bizim çok hoşumuza giderdi. Sohbetler edilir herkes kendi kocasını anlatır, anlattıkça da gözleri de yaşarırdı. Kolay değil, kocası evden ayrılalı üç beş yıl olmuş. Askerden hala dönmemişlerdi. Geçim kadınların üzerindeydi. Biz çocuklar da bu yüke yardımcı olmak için elimizden geleni yapmaya çalışıyorduk.
Sohbet arasında Hatice Teyze karşı konak ile ilgili bazı şeyler anlatmaya başladı. O anlattıkça biz elimizdeki işi bırakıyor, pür dikkat onu dinliyorduk. Annem fazla abartma kızlar korkar diyerek Hatice Teyzeyi susturmaya çalışıyordu ama biz duyacağımızı duymuştuk. Karşı konakta bahçenin hemen yanında büyük taşlı bir mezar vardı. Biz onu görüyorduk ama mezar ile ilgili bir bilgimiz yoktu. Meğer o mezarda yıllar önce konağa gelen yeni gelin daha üçüncü gün çamaşır asarken asma balkondan düşüp ölmüş ve oraya defnetmişler. Eşi her gün mezarını temizler, üzerindeki çiçeklerin bakımını yapar ve sularmış. Eşinin ölümünden iki yıl sonrada askere gitmiş ve söylenenlere göre bir daha geri dönmemiş… Anlatılanlara göre cephenin birinde şehit düşmüş.
Konak bahçesindeki gelinin mezarı, eşi askere gitmeden önceki gibi temiz ve bakımlı olarak öylece duruyormuş. Mezarı öyle görenler kim bakımını yapıyor? diye merak ederlermiş, ama şimdiye kadarda bakım yapan bir kişiyi bile görmemişler çünkü konakta yaşayan hiç kimse yokmuş… Devam edecek……..

okuokubil.com

 

Arkadaşlarınızla Paylaşın:
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.